top of page

DİL: Anlamak ve anlatmak

"Sence neden yağmur yağıyor annecim?"

 

"Çünkü yağmur damlaları yere düşüyor."

 

"Doğru... :)"

 

Çocuk/Bebek aslında tüm hayatı, kendimizi de içine alacak biçimde, yeniden anlamamızı/anlamlandırmamızı sağlayan bir ışık yayıyor. Ama burada biraz dil'den bahsedeceğim.

 

Dil bir insanın temel bileşenlerinden biri. Ruh gibi, beden gibi. Eğer mümkünse insan mutlaka bir anadile mensuptur ve onun kimi gizli niteliklerini kendi kişiliğine bilmeden dahil eder.

 

Oldum olası Türkçe konuşmayı sevmişimdir. Duyguları ifade etmek için temiz ve keskin sözcükler sağlıyor bana. İlginç ama derin benzetmeler. Sırf derin kelimesi bile yeter de artar Türkçe'yi sevmeme. Ancak içten içe de biliyorum ki, bu sevgi çok da benim tercihim değil. Sadece anadilime iyi uyum sağlamış bir bireyim. Okumaya ve konuşmaya meraklıyım. Asıl mesele dil'in beni konuşması. Barthes'ın derdi de bu mesele olmuş zamanında: Dil mi insanı konuşur, insan mı dili?

Biraz netleştireyim. Aslında dil bizi sınırlar kimi zaman. Çünkü kendimizi ancak dilimizin bize sağladığı ve bildiğimiz kelimelerin çerçevesinde ifade edebiliriz. Yeni kelimeler üretemeyiz günlük yaşamda, üretsek de kimse bizi anlamaz. Bu yönden baktığımzda dil bizi çepeçevre sınırlar, dışına çıkmamıza izin vermez.

Diğer yönden baktığımızda ise, dilin nasıl kullanıldığı bize bağlıdır, dili biz tanımlarız. Kelimeleri ve cümleleri birleştirme biçimlerimiz ile onun ilişkilerini biçimlendiririz. Hammaddeyi alır, onunla anlamlı bütünler meydana getiririz...

 

DM'in başarısızlığı uyku, başarılarından biri ise dil. Artık bizi düzeltecek kadar ilerledi konuşması.

 

Güzel olan, dilin aslında ne kadar net ve anlaşılır olabileceğini yeniden görmemi sağlaması. Aslında Türkçe'nin akışına, günlük kullanımının hatalarına kapılmazsak her harf grubu/sözcük tek bir şeyi ifade ediyor. Şöyle söyleyeyim, DM için her kelimenin bir tane ve doğrudan bir anlamı var.

 

Yukarıda: Başımızın üstünde.

Aşağıda: Belimizin altında.

Kol: kol.

Bacak: bacak.

Göz: Kafamızdaki göz.

 

Geçen gün kitap okurken farketmeden ayağı uf olmuş dedim kızıma. "Sakın bacağı olmuş olmasın?" dedi. Çünkü bebeğin bacağında yara bandı vardı.

Yapboz oynarken "parçayı yukarı kaydır" dedim, parçayı kafasının üstüne kaldırıp bana şaşkın şaşkın baktı. Özür diledim. "İleri doğru kaydır" dedim.

 

Biz yetişkinler, bir çok şeyi bir arada, birbirleriyle farklı ilişkileri üzerinden öğrenmiş ve kullanmış bulunuyoruz. Kendi aramızda iletişim kurarken bu duruma bir şekilde uyum sağlamışız ve birbirimizi az çok doğru anlıyoruz.

Ama dili yeni öğrenen o tertemiz beyinler bu karmaşadan uzak kalmayı ve bizden çok daha doğru biçimde kendilerini ifade etmeyi başarıyorlar. Buna şahit olurken ben de bir yandan ona uyum sağlamaya çalışıyorum. Özne, yüklem, tümleç, edat, zarf, sıfat gibi şeylerle zenginleşmiş konuşmasını dinlerken ona da aynı kalitede ve doğru cümlelerle derdimi anlatmaya çalışıyorum. Dilimi sadeleştirirken aslında onu doğrulaştırıyorum.

 

Sonunda da fark ettim ki, yoğun çalışma hayatında kaybettiğim düzgün konuşma becerimi geri kazanmaya başladım. Uzun ve mantıklı cümleler kurabiliyorum yine, kimi zaman.

 

DM beni hep dikkatle dinliyor, ben de onu. Birbirimizi anlamazsak konuyla ilgili başka referanslar veriyoruz ("Hani yanında prenses de vardı ya" gibi), soru soruyoruz. Ses tonumuz hep canlı, hep meraklı, hep sabırlı.

 

Ama ama ama en önemlisi şu: Biz iyi iletişim kurabilen bir anne-çocuk ikilisiyiz. Ve bunu başardığımız için ikimizle de gurur duyuyorum.

 

 

NOT: İkinci dil meselesi de var tabii, ama onun yeri ayrı.

 

Şubat.2014

© 2023 by My site name. Proudly created with Wix.com

  • Facebook Classic
  • Twitter Classic
  • Google Classic
  • RSS Classic
bottom of page